Vasiyet Türleri - Belirli Mal Vasiyeti - Seçimlik Mal Vasiyeti - Ferden Muayyen Mal Vasiyeti - Cins Vasiyeti - Cins Vasiyeti - Sınırlı Cins Vasiyeti - Tedarik Vasiyeti - Alt Vasiyet - Mirasçı Lehine Vasiyet (Ön vasiyet) - Paylaştırma Kuralı - Mirasçı Sıfatı - Vasiyet Alacaklısı Sıfatı - Alacak Vasiyeti
Vasiyet Türleri
Birinci dersimizde önce mirasçı atamasını konuştuk, arkasından da vasiyet kavramına geldik. Vasiyet kavramıyla ilgili olarak önce nelerin vasiyet olabileceğinden söz ettik. Örneğin; kişi bir alacak vasiyetinde bulunabilir, bir intifa vasiyetinde bulunabilir, bir borçtan ibra vasiyetinde bulunabilir. Bütün bunların belirli mal bırakma başlığı altında ele alınamayacağını, ancak “vasiyet” başlığı altında ele alınabileceğini söyledik. Yani Medeni Kanunumuzun 517. maddesinden söz ettik. 517. maddesinin kenar başlığının ne yazık ki yanlış olduğunu söyledik.
Belirli Mal Vasiyeti
Önce belirli mal vasiyetini konuşacağız. Ondan sonra diğer maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflara geleceğiz. 517. maddenin ikinci fıkrasındayız. Kanun koyucu diyor ki, kişi bir muayyen mal vasiyetinde, belirli mal vasiyetinde bulunabilir. Terekedeki bir menkul veya gayrimenkul maldan söz ediyoruz. Bir taşınır veya taşınmaz maldan söz ediyoruz.
Kişi taşınmazım Bay Ü’ye ait olsun veya taşınırım Bay Ü’ye ait olsun dediğinde lehine mal vasiyeti yapılanlar, eski tabiriyle “musalehler”, yeni tabiriyle vasiyet alacaklıları nasıl bir hakka kavuşuyor? Aynı atanmış mirasçının sahip olduğu hak gibi mi? Külli halefin midir? Söz konusu taşınmaz kendiliğinden onlara ait olabilir mi? Hayır! Vasiyet alacaklısı, sadece bir alacak hakkına sahip oluyor ve bu alacak hakkı çerçevesinde vasiyet borçlusundan veya borçlularından söz konusu vasiyetin yerine getirilmesini talep edebiliyor. Eğer onlar gönül rızasıyla yerine getirirlerse sorun yok. Aksi takdirde, aynen ifa için dava açması gerekir.
Örneğin Bay M’nin belirli mal vasiyetinde, muayyen mal vasiyetinde bulunduğuna tanık olduk. Dedi ki: “Fatih’teki taşınmazım Bay Ü’ye ait olsun”. Diyelim ki geride iki çocuk, Ç1 ve Ç2’yi bıraktı; iki mirasçı bıraktı. Bunlar kanuni mirasçıları, külli halefleridir. Peki, Bay Ü, Bay M’nin külli halefi midir? Hayır, Bay Ü sadece bir alacak hakkına sahiptir. Hangi yönde bir alacak hakkına sahiptir? Kendisine vasiyet edilen taşınmazın mülkiyetinin ona nakline dair bir alacak hakkına sahiptir. Bunun ifasını vasiyet borçlularından talep edecektir. Vasiyet borçluları bu borçları yerine getirmezse bir dava açacaktır ve söz konusu taşınmazın tapu kütüğünde kendi adına tescilini sağlayacaktır.
Aynı şekilde, taşınır bir nesnenin vasiyeti söz konusu olsaydı, yani kişi, “Şu anda evimdeki halıyı Bay Ü’ye bırakıyorum. Oturma odasının duvarında asılı olan, ressam X’e ait tabloyu Bay Ü’ye bırakıyorum.” deseydi bir şey değişecek miydi? Hayır, Bay Ü yine külli halef değildir. Bay Ü, sadece lehine muayyen mal vasiyeti yapılan kişidir. O, sadece bir alacak hakkına sahiptir. Bu alacak hakkının yerine getirilmesini vasiyet borçlularından talep edebilir. Aksi belirtilmedikçe kanuni mirasçılar ve atanmış mirasçılar vasiyet borçlularıdır.
Bay Ü mademki külli halef sıfatına sahip değildir, o zaman mirasbırakanın borçlarından da elbette sorumlu olmayacaktır. Bay Ü sadece vasiyet alacaklısı sıfatına sahiptir, sadece musaleh sıfatına sahiptir, lehine vasiyet yapılan kişi sıfatına sahiptir.
Seçimlik Mal Vasiyeti
Peki, acaba muayyen mal vasiyeti çerçevesinde seçimlik mal vasiyeti söz konusu olabilir mi? Doktrin bu konuyu kitaplarda tartışıyor. Yani mirasbırakan, Bay Ü’ye duvardaki tabloyu veya yerdeki halıyı bırakıyorum diyebilir mi? Diyebilir! Bu çerçevede de bu vasiyetin geçerli olduğunu söylüyoruz. Prensip itibariyle seçim hakkını Ü’ye tanıyabilir, o seçsin diyebilir. Eğer seçim hakkı konusunda herhangi bir düzenleme yapmadıysa bu seçim hakkının kime ait olduğunu söylemekte fayda vardır? Borçlar Kanunumuzun “Seçimlik borç” kenar başlığını taşıyan 87. maddesi diyor ki:
“Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir.”
Yani eğer ölüme bağlı tasarrufta bulunan, vasiyet alacaklısına bu seçim hakkını vermediyse o zaman bu seçim hakkı vasiyet borçlularına ait olacaktır diyoruz.
Ferden Muayyen Mal Vasiyeti - Cins Vasiyeti
Muayyen mal vasiyetinde vasiyet konusu malın ferden belirlenmesiyle karşı karşıyayız. Fatih’teki taşınmazım, evdeki halı, duvardaki filanca ressama ait tablo vb. Bütün bunlar, birer muayyen mal vasiyetidir. Muayyen mal vasiyetinde terekedeki belirli bir maldan söz ediyoruz ama vasiyet konusu malın böyle ferden belirlenmesi şart mıdır? Nevi ile belirlenebilir mi, türüyle belirlenebilir mi? Bir ton pamuk, iki ton buğday diyebilir mi? Bunlar da mümkündür. O zaman mutlaka ve mutlaka bir ferden muayyen malın söz konusu olması şart değildir. Tereke dışında veya tereke içerisinde yer alan bir cins borcu da söz konusu olabilir.
Cins Vasiyeti - Sınırlı Cins Vasiyeti
Tekrar vurgulayacak olursam kişi cins vasiyetinde de bulunabilir. Yani iki ton buğday, bir ton pamuk vasiyet edebilir. Nevi telef olmaz ilkemiz vardır. Gerçekten de nevi (cins) borçlarında imkânsızlık söz konusu olmaz. Dolayısıyla, esasen bir ton buğday terekede yer alsın ya da almasın, bu bir ton buğdayın vasiyet borçluları tarafından vasiyet alacaklısına ifa edilmesi gerekir.
Ancak kişi, yaptığı ölüme bağlı tasarrufta şunu da söylemek imkânına sahiptir: “ Tarlamdaki üründen şu kadar ton vasiyet ediyorum. Şuradaki buğday silomdan şu kadar ton buğday vasiyet ediyorum.” Bu gibi hallerde kişi cins vasiyetini sınırlandırmıştır. Bir sınırlı cins vasiyeti yaratmıştır. Yani, o silodaki buğdaylar var olduğu müddetçe borcun ifası mümkün olacaktır. Dolayısıyla, imkânsızlıktan bahsedemeyeceğiz. Ama o silodaki buğdaylar; örneğin yandıysa, selde yok olduysa o zaman da vasiyet borçlularının bu borçlarını kusursuz imkânsızlık çerçevesinde sona erdiğinden bahsedeceğiz.
Bu belirli mal vasiyetiyle ilgili olarak söylenmesi gereken bir başka husus da Medeni Kanunumuzun 517. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Kanun koyucu diyor ki:
“Bırakılan belirli mal terekede bulunmadığı takdirde, tasarruftan aksi anlaşılmadıkça, ölüme bağlı tasarrufu yerine getirmekle yükümlü olanlar borçtan kurtulurlar.”
Yani örneğin Bay M, bir vasiyetnameyle bir muayyen mal vasiyetinde bulundu fakat Bay M’nin ölümünde Bay Ü’ye vasiyet ettiği Fatih’teki evin terekede çıkmadığına tanık olduk. 517. madde bize diyor ki, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça artık bu vasiyetin ifası imkânsız hale gelmiştir. Dolayısıyla da bu vasiyet borcu sona erer.
Tedarik Vasiyeti
Fakat doktrin şunu tartışıyor: Acaba mirasbırakan bir tedarik vasiyetinde bulunabilir mi? Yani her ne kadar terekede yer almasa da o mal mutlaka satın alınarak Bay Ü’ye verilsin diyebilir mi, bu mümkün müdür? Mümkündür! Fakat bizim, bunun aksini tasarruftan anlamamız gerekir. Yani, Bay Ü’ye bir otomobil satın alınsın cümlesi tasarrufta yer almalıdır. Adı üzerinde, terekede yer almayan söz konusu otomobilin satın alınması ve arkasından da Bay Ü’ye mülkiyetin nakli gerekir. O zaman her ne kadar mal terekede yer almasa da aksini tasarruftan anladığımız için bu tasarruf geçerli olur.
Alt Vasiyet
Alt vasiyet kavramına çok kısaca değinebiliriz. Bu çerçevede baktığınızda da yine Bay M’nin bir muayyen mal vasiyetinde bulunduğuna tanık oluyoruz. Taşınmazım Bay Ü’nün olsun, diyor. Bay Ü, bu taşınmazın mülkiyet hakkına sahip olacaktır. Ama Bay M, Bay Ü’ye de bir yükümlülük yükleyebilir mi? Örneğin, onun da Bay X’e bu taşınmazdan elde edilen kira gelirlerinden belli bir miktarı ödemesini vasiyet edebilir mi? Elbette. Dikkat edecek olursanız Bay Ü söz konusu taşınmazın mülkiyetinin kendisine nakli hususunda bir taraftan vasiyet alacaklısıdır; bir diğer taraftan da Bay X’e karşı vasiyet borçlusudur. O taşınmazdan elde ettiği kira gelirlerinin bir kısmını Bay X’e ödemekle yükümlü kılındığında böylesine bir alt vasiyetle karşı karşıya kalırız.
Mirasçı Lehine Vasiyet (Ön vasiyet)
Bir diğer kavramımız, mirasçı lehine vasiyettir. Bunu da şöyle örneklendirelim: Diyelim ki, Bay M’nin vefatında geride bıraktığı iki çocuğu var: Ç1 ve Ç2. Yani iki tane yasal mirasçısı var. Bay M’nin vefatında terekesinde bir ev, bir tekne, bir de araba var. Bay M, yaptığı vasiyetnamede bütün bunları örneğin, yasal ya da atanmış mirasçı sıfatına sahip olmayan bir üçüncü kişiye Bay Ü’ye vasiyet edebiliyordu değil mi? Ama Bay M, söz konusu malvarlığı değerlerini, örneğin bu taşınmazı Ç1’e de vasiyet edebilir. O zaman mirasçılar lehine yapılan bir vasiyetle karşı karşıya kalırız.
Paylaştırma Kuralı
Bu noktada bir hususa dikkat etmek gerekir. Söz konusu ölüme bağlı tasarruf aslında bir paylaştırma kuralı da getiriyor olabilir. Şöyle açıklayalım. Yukarıdaki örnekte Bay M bir vasiyetname yapar ve bu terekedeki tekne ile araba Ç2’nin olsun ama ev Ç1’in olsun diyebilir. Medeni Kanunun 647. maddesinin 3. fıkrasına göz atmamız gerekir. Notlarımızın arasında bulunsun, bunu ilerleyen derslerde tekrar ele alacağız. Kanun koyucu diyor ki:
“Aksini arzu ettiği tasarruftan anlaşılmadıkça, mirasbırakanın tereke malını bir mirasçıya özgülemesi, vasiyet olmayıp sadece paylaştırma kuralı sayılır.”
Yani bu örnekte, bunun bir vasiyet olarak kabulü için aksini tasarruftan anlamamız gerekir. Yani M’nin muradının ne olması lazım? Evet, ben bir tereke bıraktım, geride iki mirasçı bıraktım. Onlar bu terekeyi paylaşacaklar. Bu terekeyi paylaşırken belki miras payları 1/2-1/2’dir ama ben ayrıca bu taşınmazı Ç1’e vasiyet ettim demesi gerekir ki biz mirasçı lehine yapılan bir vasiyetten söz edebilelim.
Hâlbuki ortada bir paylaştırma kuralı varsa meseleyi ona göre değerlendireceğiz. Örneğin vasiyetnamesinde evim Ç1’in olsun teknem ile arabam da Ç2’nin olsun dedi. O zaman bu miras paylaşılırken bu taşınmaz Ç1’e ait olmalıdır. Diğer malvarlığı değerleri de yani tekne ile araba da Ç2’ye ait olmalıdır.
Mirasçı Sıfatı - Vasiyet Alacaklısı Sıfatı
Vasiyet alacaklısı sıfatı ile mirasçı sıfatı birbirinden ayrıdır. Yani kişi mirası reddedebilir mi? Evet! Kişi vasiyeti reddedebilir mi? Evet! Peki, mirasçılık sıfatını kabul edip vasiyeti reddedebilir mi? Evet! Peki, tersi olabilir mi? Yani mirası reddedip vasiyeti kabul edebilir mi? Evet! Çünkü bu iki sıfat, yani kanuni mirasçı sıfatı ile vasiyet alacaklısı sıfatı birbirinden ayrıdır. Kanuni mirasçı olmayı reddedebilir ama vasiyet alacağını kabul edebilir veya kanuni mirasçılık sıfatını kabul edebilir, yani mirası reddetmeyebilir ama vasiyeti reddedebilir.
Bunu Medeni Kanunumuzun 519. maddesinin 3. fıkrasından çıkarıyoruz. Diyor ki kanun koyucu:
“Yasal veya atanmış mirasçı, mirası reddetmiş olsa bile lehine yapılmış bir tasarrufun yerine getirilmesini isteyebilir.”
Maddede dikkatinizi çeken bir husus olmalıdır Ne diyor kanun koyucu? Yasal mirasçı veya atanmış mirasçı diyor. Yani atanmış bir mirasçı lehine yapılan vasiyet de yine ön vasiyet olarak bir diğer söyleyişle mirasçı lehine yapılan bir vasiyet olarak nitelendirilmelidir.
Alacak Vasiyeti
Yavaş yavaş alacak vasiyetini konuşabiliriz. Bu örnekte de mirasbırakan Bay M’nin, Bay B’den alacaklı olduğunu varsayıyoruz. Bay B, Bay M’ye örneğin 1.000 TL borçludur. Bay M de bu alacağını yaptığı bir vasiyetnameyle bir üçüncü şahsa, Bay Ü’ye vasiyet etmiştir. Bu bir alacak vasiyetidir. Peki, Bay M’nin ölümünde 1.000 TL’lik alacak kime aittir? Doğrudan doğruya Bay Ü’ye mi aittir yoksa doğrudan doğruya Ç1 ve Ç2’ye mi aittir? Elbette Ç1 ve Ç2’ye aittir. Ç1 ve Ç2, terekeyi bir bütün olarak içindeki menkullerle, gayrimenkullerle, haklarla, alacaklarla, borçlarla beraber iktisap ederler.
Yani bu alacak hakkı prensip itibariyle Bay M’nin ölümüyle beraber Ç1 ve Ç2’ye ait olur. Ama Bay Ü’nün Ç1 ve Ç2’den söz konusu alacağın kendisine devredilmesini talep etmek hakkı vardır. Gönül rızasıyla bu devri gerçekleştirirlerse sorun yoktur. Ama gönül rızasıyla bu devri gerçekleştirmezlerse Bay Ü’nün yapacağı şey elbette bir dava açmak olacaktır. Bu davada vasiyet edilen alacağın kendisine ait olmasına karar verilmesini talep edecektir.